Ömer Lütfi Kanburoğlu, Radikal İslam'ı savunanların hepsi elinden gelse İngiltere’ye, Amerika’ya yerleşip oralarda yaşamak, okumak istiyor.

 

İRTİCANIN TANIMI

 

 

Ülke gündeminde şu anda irticanın tanımı konuşuluyor.

İrticanın tanımını bulmak için bilimsel toplantılar düzenlemeye, kaynak göstermeye gerek yok. Türkiye’de irticanın tanımı çok açıktır ve bu da köylülüktür.

 

Türkiye’deki irtica kavramı birçok aydının da kabul ettiği gibi siyasi değil sosyolojiktir. Bunun temelinde de, Birinci Dünya Savaşında bu ülkenin okumuş, yazmış entelektüel bütün aydınlarının vatan uğruna cephede yok olup gitmesi yatar. Birçoğunun mezarı dahi belli olmayan bu vatan evlatlarının şehit düşmesi ülkenin demografik yapısını köylülere teslim etmiştir.

 

Savaştan sonra Mustafa Kemal, devrimleri ile bu milleti nispeten köylülükten kurtarmaya çalışmışsa da, sosyolojik  açıdan insanları değiştirmek çok zordur.

Nitekim devrimlerin üzerinden daha yirmi sene geçmeden Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi, aslında halkın Atatürk devrimlerine karşı direnç gösterisinden başka bir şey değildir.

 

Eğer Adnan Menderes ve Demokrat Partililer aydın insanlar olmasaydı halkın bu yönünü istedikleri gibi istismar edebilirlerdi. Adnan Menderes köylü değildi ama CHP iktidarına göre halka daha az aristokrat görünüyordu.

 

Türkiye’de sosyo-kültürel temelleri bu kadar eskiye dayanan irticanın gelişmesinde büyük pay sahibi olan bir diğer konu da Köy Enstitülerinin kapatılmasıdır.

 

Köy enstitülerinin kapatılması ile başlayan “aydın kıyımı” köylüleri kendi başlarına bırakmıştır. Böylece köyde onlara yol gösterecek tek bir önder kalmıştır o da “köyün imamı”dır.

 

Cahil, okumamış, dünyadan haberi olmayan bu insanların kendi başlarına bırakılması, sadece askere adam alırken ve oy kullanırken hatırlanması tam bir cinayettir.

Bu cinayete yıllarca seyirci kalan bizler, kendi başına bıraktığımız bu insanlar şehirlere göç edip, yüzbinlerce gecekondu yapıp sonra bu gecekonduları kat karşılığı müteahhitlere verip büyük paraların sahibi olunca birden “komşumuz” oluverdiler.

 

Görgü ve bilgi sahibi olmadan para sahibi olan bu insanların bildiği tek şey vardı, onlar da bildikleri şeyi yaptılar; gecekondudan bozma kaçak evlerinin yanına, çöp bidonlarını üst üste koyarak yaptıkları minaresi ile ne olduğu pek de belli olmayan bir cami inşa edip, altına da bakkal açmak...

 

Yıllardır cemaat halinde yaşayan bu insanlar için  “gelecek” kavramı ile “ahiret” aynı şey. Bu insanların her şeyi “din eksenli” düşünmelerinin tek nedeni başka bir şey bilmiyor, öğrendikten sonra da erkekliğe bok sürdürmek istemiyor olmalarıdır.

 

Sanıldığı gibi radikal İslam'ı savunanların hiçbiri Türkiye’yi İran’a falan çevirmek istemiyor. Hepsi elinden gelse İngiltere’ye, Amerika’ya yerleşip oralarda yaşamak, okumak istiyor.

Bakmayın siz denize girerken haşema veya pardesü giydiklerine pardesüyü sadece eşlerine giydiriyorlar; yoksa plajların bu durumundan hiçbirinin şikayeti yok.

 

Bu hayat tarzı irtica ile değil köylülükle açıklanabilir.

Ama, adı köylülük de olsa bu bir tehlikedir; çünkü aşırı boyutlara ulaşmıştır.

Daha beş sene önce köyde davar güden insanın devlet erkinde bir makama oturması,

Daha on sene önce tuvaletini yapmak için tarlaya giden adamın başhekim olması,

Hakim ve savcıların yüzde doksanının köyünden başka bir yerde tatil yapmamış olması,

Sermaye piyasalarına yön verecek derecede önemli bir kurumun başına getirdiğiniz kişinin hala yer sofrasında yemek yemesi ve bunun gibi bir sürü örnek irtica değil köylülüktür ve kimse bunun bir tehlike olmadığını söyleyemez.

 

İşte bu yüzden ABD Başkanı Bush’un koruması kendi ülkenizde Başkanı ile el sıkışmadan önce elinize vurarak “ellerini göster” diye işaret ettiği zaman hiç tereddüt etmeden ilkokul öğrencisi gibi ellerinizi uzatır ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir bakanı olduğunuzu hatırlamazsınız.

 

Kalın sağlıcakla,

 

omerkanburoglu@yahoo.co.uk  06  Ekim  2006